Evet, senin çocuğunu öldüreceğim.
Nasıl öldürdüğümü bile anlamayacaksın.
Çocuğunun ölümünü sana sormayacağım çünkü.
Bi yer var: Ankara.
Hah işte çocuğunu öldürmeme orada onay verecekler.
Senin ağlamana bile müsaade etmeyecek takım elbiseliler veya üniformalılar.
“Kahraman!” diyecekler öldükten sonra.
“Ülkesi için savaştı.”, “Vatanı uğruna öldü.” ,”O artık ölümsüz.”
İşte sen ağlarken çok feryat etme diye; beyzadeler açıklamalar yapacak.
Sen onu bir daha öpemeyeceksin.
Çaresiz olmadığını mı düşündün?
“Ortalığı ayağa kaldırırım!” diye geçirdin içinden.
Kaç kişi artık çocuğunu koklayamıyor? Düşün.
Çaresizsin.
Çocuğunu öldüreceğim.

Her gün televizyona koşacak savaş haberlerini açacaksın dua ederek.
“Allah’ım” diyeceksin. Hiç olmadığın kadar içten. “Allah’ım sen onu koru.”
Sonra haberler de bir iki ışık gösterip birazda patlama sesi dinletecekler.
Onlar da konuşacak çocuğun hakkında “Destan yazdı.” diyecekler.
Ağızlarını gere gere.
Çocuğunu öldüreceğim.
Ne kadar sürer bilmem ama senin ayağına gelecekler.
Omuzları yıldızlı birileri işte.
“Kahramanca savaştı.” Diyecekler.
Sahte bir hüzünle.
Sanki, geceleri uyanıp gazını onlar almış gibi davranacaklar.
Etrafı korumalı kişiler gelecek evine. Çokça.
Hatta tören falan yapacaklar: kameraların da çekmesi için.
Kameralar çekecek.
Kararı onlar vermemiş gibi davranacaklar.
Sen ağlayarak onların gösterisini bozma diye bir iğne yapacaklar.
Kasların gevşeyecek, zihnin bulanacak ama için için ağlamaya devam edeceksin.
Çocuğunu öldüreceğim.
Şanslıysan öldükten sonra birkaç kez daha hatırlayacaklar.
Belki birkaç saniye ismi geçecek televizyonlarda.
İlerde seni iftara falan çağırırlar belki.
Sanki kararı onlar vermemiş gibi.
Sanki öleceğini bilmiyorlarmış ya.
Unutulacak.
“Kahraman!” diyecekler.
Unutulacak.

Bir tek sen ağlayacaksın;
gerçekten,
içten,
durmadan,
ölene kadar,
her saniye ağlayacaksın.
Çocuğunu öldüreceğim.
Nedenini mi merak ettin?
Bilmem belki;
Haritada birkaç değişiklik yapmak.
Sadece petrol fiyatları bile olabilir.
Yada yöneticilerinizi beğenmemişimdir.
Sen hep düşüneceksin.
“Evladım” diyerek, öpeceksin fotoğrafları.
Soğuk.
Fotoğraflar hep donuktur.
Göz yaşlarını dökeceksin onlara.
Kapı çalacak.
Herkesi o sanacaksın. Evladım geldi.
Gelmeyecek.
Bütün bu olanlar ne benim nede seni yönetenlerin hiç umurunda olmayacak.
Çünkü:
SENİN ÇOCUĞUNU ÖLDÜRECEĞİZ!
Senin.
Senin.
Seni
ÖLDÜRECEĞİZ.
Not: Son zamanlar da Batı dan gelen savaş borusunun sesine, hemen Türkiye’den birileri mest oldu. Tabi ki bu sese hemen karşılık verdiler. “Kavga mı var abi?” diyen ergen hevesiyle açıklamalar geldi. “Biz de gireriz. Hemen tezkere çıkaralım. Koşalım yetişelim.“ tonuyla konuya yaklaşan, yöneticileri dinleyince yine bize endişelenmek düştü. Kapıya savaşı dayadılar anlayacağınız.
Endişelerimizi böyle dile getirdik.
Sürç-i Lisan Ettiysek Affola.
Not2: Kimse Esed ailesi gibi babadan oğula zalim bir diktatör yapıyı desteklediğimi düşünmesin. Fikri bile ürkütücü.
Önemli not: Kimsenin çocuğunu öldürmeyeceğim.(Bu not sadece başlığı okumaya vakti olan arkadaşlar için.)
ETİKETLER :
çocuğunu öldüreceğim |
çocuğunu öldüreceğiz |
direngezi |
e |
p |
savaşın acımasızlığı |
savaşın getirdiği acılar |
savaşta ölenler |
senin çocuğunu öldüreceğim |
suriyeye operasyon |
YORUMLAR